ULUSÇULUK ÜZERİNE

Irkçılık, ulusçuluk,şovenizm ve faşizm devrimcilerin topluma dair ortaya koydukları teori ve pratiğe nazaran dünya ölçeğinde ezilenler arasında daha fazla kabul görmektedir. Bunun sebeplerinden en önemlisi kuşkusuz egemenlerin ezilenlerin karekterini belirleme gayretleri ve yetenekleridir. Ancak toplumsal ve tarihsel bir temeli olmadan bunun gerçekleştirilebilmesi kolay değildir. ulusçuluk ve sınıf arasındaki ilişkiyi doğru şekilde tanımlamak için ulusculuğun geçmişi üzerine bilgi sahibi olmak gerekir.

ULUSÇULUĞUN DÜNÜ

Kapitalist toplumun var olması ve gelişmesi ırkçılık ve ulusçuluğun ortaya çıkışı ile eşzamanlıdır. Avrupa’da feodalizmin son aşamalarında ulusculuk anahtar bir rol oynamıştır ve kapitalist sınıfın ortaya çıkmasıyla gelişmiştir. Bu yeni sınıf, (kapitalist) toplumu aristokrasiye karşı örgütlemek için ulus temasını ön plana çıkarmıştır. Bu dönemden Napolyon savaşlarının sonrasına kadar toplum daha önce var olmamış ulusal orduları oluşturmak için etnik ve dinsel temalar kullanılarak örgütlendi. Tarihte ilk defa milyonlarca askere sahip ordular ortaya çıktı. Bu güçlü ordular avrupa’nın dışına büyük bir sömürü başlattı. Bu şekilde kazanç elde etmeye çalışan kapitalistler ulusal kimlik yalanlarını sıkca öne sürdüler. Yeni çalışan sınıf ( köylüler 1850’lerden sonra işçileşmeye başladılar.) eski aristokrasinin yerini artık başka bir sınıfın, kapitalist sınfın aldığını hissediyordu. Ulusculuk feodalizmin yıkılıp yerini kapitalizme bıraktığı dönemdeki gibi “ilerici” bir hareket değildi artık. Artık var olan sistemin en önemli güvencelerinden birisi haline gelmişti. Egemenlerin tahtı güçlenmişti ve ulusal amaçlar yanılsaması alt sınıfların bağlılığını sağlamıştı.

Kapitalizm bütün bir toplumu içine alan dinamik süreçti. Bu yeni sistem için durağanlık çok uzaktı. Sürekli yeni aşamalar geçiriyor ve yeni şekillere giriyordu. Bu yeni sistem geliştikçe ve temel kaynaklar (maden vs) tükendikçe içerisinde bulundukları ulus devletler arasında büyük bir sömürü rekabeti de kaçınılmaz oldu. Zenginlerin kazançları için yapılan büyük ve uzun savaşlar sırasında ulusal yalanların kullanılması her zamanki gibi bir zorunluluktu. Diğer uluslara karşı bir korku yaratılıyordu. Bunun yaratılması elbette amaçsız değildi. Toplumun iç gerginliklerinin giderilmesini ve diğer uluslara karşı yapılmaya çalışılan soy kırımları bu korku meşru kılıyordu.

Bugünde ulus kavramının kullanılış amacı çok farklı değil. Toplum bilincine “iç ve dış tehditler” kavramı yerleştiriliyor. Olabilecek her türlü toplumsal hareket kitleselleşme aşamasında bu kavram “sayesinde” frenleniyor. Egemenler ezilenlere empoze ettikleri bu bilinç sayesinde daha fazla baskı yapabiliyor ve konumlarını kalıcılaştırıyorlar. “trik trak trik trak olur mu hiç çalışmamak ” gibi saçmalıklar bu gayretlerin sonucu. Daha fazla çalışın daha fazla özveride bulunun! Ulus olarak birlik olup, çalışarak bu zor günleri hep beraber aşacağız......... vs. egemenlerin konumlarını güçlendirmek için arkasına sığındıkları ulusculuk sadece serbest piyasa kapitalizminde değil devlet kapitalizminde de sıkça kullanılan söylemlerden birisi idi. SSCB’de devrimin çevresinin düşmanlarla çevrili olduğu gerçeği egemenler tarafından gayet başarılı bir şekilde kullanıldı. Yaşanan iktidar çekişmelerinin üzeri diğerini ajan ilan ederek kapatıldı. işçi konseyleri dağıtılmaya çalışılırken oluşan direnişleri katliamla bastırırken toplumu rahatlatmak için “dış mihrak” söylemi kullanıldı. İkinic dünya savaşına gelindiğinde ise işçi, devrim vs gibi söylemler yerine artık ana yurt savunması daha fazla kullanılıyordu. Güncel örnek olarak ise şahibeli 11 eylül olayları ile birlikte ABD’de yaratılan “ulusal güvelik”in tehlikede olduğu düşüncesi toplumda oluşturuldu. Savaşlara karşı ABD vatandaşlarının bakışını şekillendiren en önemli olay da bu oldu.

Ulusculuk kavramının sınıfa etkisine dair aşağıda birkaç kelam bulacaksınız. Ancak ulsuculuk kavramı sadece sınıfı değil devrimcileri de etkilemektedir. Yerel de bu işçi partisi, türk solu çevresi gibi örnekler ilk akla gelenler olsa da bunlarla sınırlı değil. Bugün birçok illegal yapı da “vatan vs..” gibi isimlerle yayınlar çıkarıyor ve bu kavramı sıkça kullanıyor. “bu memleket satılık değil” gibi sloganlar ise emperyalizme karşı kullanılıyor. Irak’ın işgaliyle ilgili savaş karşıtı sloganlardan dikkat çekici olanlardan bir tanesi ise “onlara ırak, bize yakın” idi. Bu sloganları kullananların bazıları bunları benimsiyor bazıları ise köylü kurnazlığı yapıyor. Egemenler de, bazı “öncü” devrimciler de halka istediklerini yaptırmak için bu yalanı kullanıyor. Egemenlerin bunu yapmasında onlar açısından taktiksel olarak bir hata yok. Devrimciler ise farkında olmadan toplumun “geri bilinci” ne kapitalist propaganda yapıyorlar. “demek ki bize de ırak olsa idi savaşa karşı çıkmaya gerek yoktu”.

Ulusculuk propagandasının devrimcileri dahi bu kadar etkilediği düşünülürse sınıfsal konumunun sistemin karşısında olduğunun farkına varmamış insanlar üzerindeki etkisinin büyüklüğü anlaşılabilir.

ULUSCULUĞUN SINIF ÜZERİNE ETKİSİ

Ulusculuk egemenlerin sadece sınırları dışında yaptıklarına ya da işçi sınıfının elinden hakların alınmasını meşru kılmaz. Aynı zamanda işçi sınıfını da içten böler. Bu bölünme işçilerin sadece faşist ya da komünist şeklinde kutuplaşması ile olmaz. Asıl bölünme değişik etnik kökenlerden ve kültürlerden insanların göç ederek işçi sınıfına dahil olması ile olur. Sosyal hizmetlerde, eğitimde, çalışma koşullarında vs. bu bölüme yoğun şekilde yaşanır. Bu aslında sınıf içerisinde doğal bir gerginliğin nedeni değildir. (pazarlanana kadar) Egemenler zaten kendileri yarattıkları bu farklılıkları kullanarak önemli kazanımlar elde ederler. Emeğin ırkçı bölünmesi işçi sınıfı içerisindeki en önemli bölünmedir. İşçi sınıfı, egemen sınıf içerisinde “yapay vatandaş (göçmen) örneklere rastladıkça gerçek problemin yani sınıflar arası çelişkinin yerine uluscu ideolojiyi benimseyebiliyor. Göçmen işçilerin gelmesi ile yerli işçiler içerisinde dünyaya resmi gözle bakan taklitçi bir yığın kültürü oluşur. Bu “ kültür” ile özel ırkçı ve uluscu fikirler okullar, basın, ibadethane vs yolu ile teşvik edilir. Bu sayede ırkçı ve uluscu fikirlerde yükseliş burjuvazinin neden kendilerinin “en üst”te diğerlerinin “alt”ta olduğunu açıklamada yardımcı olan yanlış bilgilendirmelerinin etkisi artar. Belirli bir ırkın üstünlüğü ve “üst”te olması fikri ortaya çıkar. Hitler’in daha üst sınıflar ve orta sınıflar isimli nazi doktrinin temelleri avrupa’da count de gobineau isimli bir aristokrat tarafından yazılan “beyaz ırkın üstünlüğü üzerine bir deneme” isimli yazıda atıldı. ABD’de ise Ku Klux Klan isimli ırkçı kulüp yine aristokratlar tarafından kuruldu. Egemenlerin işçi sınfını birbirine düşürmesi ve genelde ekonomik nedenlerden kaynaklanan kültür farkı gibi yüzeysel farklılıkları kullanarak yalanları ile bizi köleleştirmesi gayretleri nedeni ile sınıf bilinci oluşamıyor. Sınıf, kimlik karışıklığı yaşamakta ve “ulusal bilinçsizliklik” ile tutsaklaştırılmaktadır. Bu şekilde egemenlere karşı bir bağlılık oluşmaktadır. İşçi sınıfı içerisinde politik faaliyet yürüten gençlerin önemlice bir kısmının ırkçı/ülkücü olması bunun göstergesi. Bu gençler aynı zamanda nefret ettikleri göçmenler ile aynı toplumsal ve maddi yaşam paylaşmaktalar ancak egemen sınıfın onları yönlendirdiği modele göre davranmaktalar. Sonuç olarak söylenmesi gereken şudur ki. Ulusculuk kapitalistlerin ideolojisidir. Devrimcilerin değil.

 

ULUSLAR ARASI SAVAŞLARA, SINIFLAR ARASI BARIŞLARA

HAYIR!