Bumetin www.zabala.net/zababooks’dan
alınmıştır.
TAÇANKA
FOTOKOPİ
Haziran
2004
Türkçesi: Özgür Yılmaz
Tasarım: Sumavi Toprak
Internet adresi : www. geocities.com/karakizil
Önsöz Yerine
Platformizm-Sentezcilik
tartışmalarının anarşistler arasında yaygınlaştığı şu günlerde, aşağıdaki
çeviriyi Taçanka Çeviri Kolletifi olarak hazırlamış bulunuyoruz. Çevirisi
yapılan metnin niteliğinde herhangi bir değişiklik yapmak istemediğimizden ve
metnin olduğu gibi okuyucuya ulaşmasını arzuladığımızdan dolayı herhangi bir
yorum eklemeyi gereksiz bulduk. Orjinal metne ulaşmak isteyenler www.zabala.net/zababooks/dl
varpamps04.htm adresini kullanabilirler.
Yine de metnin içinde bahsedilen iki anarşist-komünist örgüt hakkında
kısaca bilgi vermenin faydalı olabileceğini düşündük.
NEFAC (North Eastern Federation of
Anarcho-Communists)
Kuzeydoğu Anarko Komünist Federasyonu. 1999’da kurulan, İngilizce ve Fransızca
konuşan devrimci anarşist komünistlerin oluşturduğu federasyon. Kendilerini her
tür baskı ve sömürünün karşısında, sınıfsız, devletsiz, hiyerarşik olmayan bir
toplumun savunucusu olarak tanımlıyorlar. Platformist prensipler olan teorik
uyum, taktiksel birlik, kollektif sorumluluk ve federalism etrafında
örgütlenirken çalışmaları küreselleşme karşıtı hareketler, savaş karşıtı aktivistlik,
uluslararası dayanışma, tutsaklarla dayanışma, işyeri ve topluluk örgütlenmesi,
anti-faşist mücadele ve yoksulluk karşıtı çalışmaları içeriyor. The
Northeastern Anarchist isimli teorik yayını çıkartıyorlar. http://
makhno.nefac.net/html/drupal/?q=node/view/83
WSM (Workers Solidarity Movement) İşçi Dayanışma Hareketi. 1984’te İrlanda’da
kurulan anarşist-komünist örgüt. Kapitalizm karşıtı mücadelenin özgürlük
mücadelesi olduğunu benimsiyor ve özgürlükçü sosyalizmi savunuyorlar.
Kuruldukları günden bugüne mücadeleri sendikal mücadeleyi, kadın (kürtaj)
haklarını, Kuzey İrlanda’da Britanya devletine, Güney İrlanda’da ırkçılığa
karşı mücadeleyi, Nepal, Peru ve Güney Afrika işçileriyle dayanışmayı kapsıyor.
Red&Black Revolution
isimli dergiyi çıkartıyorlar.
http://flag.blackened.net/revolt/wsm/info/aboutwsm.html
Çevirinin
tartışmalara katkısı olması dileğiyle…
İLÜZYONLARIN ÖTESİNDE PLATFORMİZM
İçerik
1. Platform: Sadece platformistler için değil
2. Değerlendirme: Özgürlükçü Komünistlerin Örgütsel Platformu
3. Örgütün gidebildiği yer: Biz platformistiz!
Bu metinlerin çoğu Kuzeydoğu
Anarko-Komünist Federasyonu’nun (NEFAC) teorik dergisi “The North Eastern
Anarchist” in 6. sayısından alındı, aynı derginin 3. sayısında yer alan
“Örgütün gidebildiği yer; Biz platformistiz!” makalesi hariç.
PLATFORM
Sadece platformistler için değil (Jeff Shantz, P.J.Billey
“NEFAC-Toronto”)
1926 platformundan esin alan anarşistlerin son birkaç
yıldır canlanan hareketinin üzerinden çok şey geçti. Konu üzerindeki
tartışmaları kapsamlı bir fikir alışverişi şöyle dursun, platformun
savunucuları ve (genelde örgütsel anarşizm olarak adlandırılan) platformizmin
katı karşıtları arasında kutuplaşmaya doğru yol aldı. Bu kutuplaşmanın içinde
gözden kaçan gerçek ise platformizmin günümüz anarşist hareketine, özellikle
platformist olmayanların çok işine yarayacak, bazı önemli kavrayışlar sağlıyor
olması.
Tartışmaya başlarken bizim platformist
olmadığımızı belirtmeliyiz. Biz hiç platformist olmadık, ve kim bilir, belki de
hiç olmayız. Aslında, yıllardır platformla kendi sorunlarımızdan ve platform
karşıtlarıyla pek çok tartışmadan kendi payımızı almaktayız.
Yine de, genel
olarak yakın zamanda Kuzey Amerika’da platformist örgütlerin ortaya çıkışını,
ve özellikle de bir platformist federasyon olan NEFAC’ın eylemliliklerini
destekliyoruz. Ayrıca platformist eylem ve fikirlerin Kuzey Amerika
Anarşistlerine hem Kuzey Amerika anarşist hareketlerinin eleştirisi, hem de
anarşist topluma ulaşma mücadelesine olumlu katkıları açısından, sağlayacağı
çok şey olduğunu düşünüyoruz.
Bu yüzden, bu kısa metin ne
platformistlerin propagandası, ne de platformizme karşı olanlara yergi olarak
yazıldı. Aksine, metni hala platformun gösterdiği sorular ve sorunlarla boğuşan
anarşistler olarak yazdık. Bize cesaret veren şey, anarşizmi sınırlarımızı
belirleyen çemberin dışında, ve insanların gündelik yaşamlarıyla, kapitalizm
altındaki mücadeleleriyle bağlantılı bir şekilde inşa eden platformist
örgütlenmenin yarattığı olasılıklardı.
Bize göre ağır yük, fikir ve eylemleriyle
anarşistler için bir çekim alanı görevini üstlenebilecek anarşist örgütlerin
ortaya çıkmasının nesinin yanlış olduğunu açıklamak durumunda olan, platform
karşıtlarının omzunda. Platformist olmayanların cevaplaması gereken çok soru
var:
Neden anarşistler ortak konum, strateji ve
taktikler oluşturmak için aktif olarak bir araya gelmesin? Niçin eylemsel
birliktelikler, boşlukta dönüp duran kişisel ütopyaların, kenar çizgilerinden
eleştirinin, ya da politik farklılıkların kenarında kalıcı bir şekilde
takılmanın rahatlığına yeğ tutulmasın? Bütün militanları örgütlü bir anarşist
hareketin içine alma çabasında yanlış olan ne var? İşçi sınıfı militanlarını
anarşizme çekme denemelerine niye karşı çıkılır?
Sendikalar ve diğer işçi örgütlerinde
anarşist perspektifler geliştirme amacı anarşistler tarafından hep ihmal
edildi. Ve pek çok anarşist buna rağmen işçi sınıfının anarşist karaktere sahip
olmamasından şikayet edebiliyor.
Platformist olmayanların bazıları,
hareketi gözardı edip belgeleri eleştirerek, yaşanmış örgütsel pratikler
üzerine kafa yormak yerine örgütlenme üzerine standart genellemelerini kaynak
göstererek, platformist örgütlenmeye dogmatik ve tepkisel yaklaşıyor, bazı
alışkanlıkların değişmesinin zor olduğunu gösteriyor. Aslında, yılgınlık,
yalıtılmışlık ve marjinallik günlerinde beslenen alışkanlıklar, insanların
kapitalist toplum ilişkilerine alternatif aramaya başlamalarıyla beraber
kesinlikle değişmesi gereken asıl şeylerdir. Gerekli olan sadece gelecek
toplumun düşünceleri değil, bunun olabilmesi için gerçekçi stratejilerdir.
Başlangıç olarak, açıkça gözüyor
ki Dielo Trouda’nın (İşçi Davası)
“anarşist hareketin beslendiği acıklı durumu” nu aşmaya yönelik ilk endişesi,
anarşist hareketin (platformistlerin önemli bir rol aldığı) yakın zamandaki
cesaretlendirici yükselişine rağmen, günümüzde Kuzey Amerikan Anarşistleri
tarafından paylaşılmalıdır.
Anarşist hareketler büyüdükçe, örgütlenme,
çeşitli anarşist eylemliliklerin birbirleriyle ilişkileri, ve toplumsal değişim
için daha kapsamlı strateji ve taktikler hakkındaki sorular belirginleşecek, ve
etkisini artıracaktır. Eğer anarşistler anarşist hareketin yeni yükselişinin
sunduğu fırsatları yakalayarak, anarşizmi daha geniş etkili mücadelelere sahip
bir hareketler bütünü olarak inşa edecekse; o zaman örgütlenme, güçlerimizi
verimli bir biçimde birleştirip koordine etme ile ilgili sorunlarla ciddi
şekilde yüzleşmeliyiz. Geçmiş deneyimlerden ders çıkarmamız ve mümkün olduğu
kadar geçmiş hataları tekrarlamaktan kaçınmamız bize fayda sağlayacaktır.
Yapılan en önemli hatalardan biri
örgütlenme ve birliktelik üzerine kafa yormaktan kaçınmamız, ve bunun
mücadeleler gelip çattığı zaman bizi acı bir şekilde hazırlıksız bırakmasıdır.
Hareketler düşük seviyedeyken ve hedefler daha az tutkuyla gözlenirken, bu tür
sorunlar daha az aciliyet taşır, ve alt kültürün koruyucu kabuğunu kırmaya
yönelik baskılar daha zayıftır. Yakın zamana dek Kuzey Amerika’nın durumu bu
olmuştur.
Anarşizmin, daha genel olarak
anti-kapitalist aktivitelerinin büyüdüğü dönemlerin değişen koşulları ise,
değişen mücadele dinamiklerine uygun yeni pratikler gerektirir. Mücadeleler
genişleyip ilerledikçe, artık soru insanların örgütlenip örgütlenmemesi değil,
daha çok ne tür bir örgütlenmenin açığa çıkacağıdır. Kapitalizmi yenmeye
çalışan insanlar muhakkak ki kaynakları paylaşma, çabaları birleştirme ve
kuvvet inşa etme amacıyla güçleri birleştirmeye çalışacaklardır. Böyle
durumlarda kenarda kalmak, meydanı otoriter ve/veya reformist örgütler lehine
boş bırakmak anlamına gelecektir.
Tarihine bakıldığında, marjinal öğelerden
öte örgütsel perspektif ve eylemlilikler anarşist hareketin çekirdeğini
oluşturur. Örgütsel yaklaşımların anarşizmden bir sapma, ya da anarşist olmayan
fikirlerin anarşizme sızması olarak gösterilmesi, tarihsel revizyonizmin tuhaf
bir örneğidir. Tabii ki, çoğu anarşist şu veya bu şekilde bir örgüte dahil
oldu, haber kollektifi, yayım takımı ya da aksiyon grupları gibi.
Yazık ki, Kuzey Amerika anarşist
eylemliliklerin çoğu Dielo Trouda’nın 1926’daki tanımına uyuyor: “Çelişkili teori ve
pratikleri savunan, ne bir gelecek perspektifi, ne de devamlı militan
eylemliliği olan, ve arkasında hemen hiç iz bırakmadan sıklıkla ortadan
kaybolan yerel örgütlenmeler.” Kalıcı bir anarşist hareketin yokluğu, insanları
pasiflik, moralsizlik, ilgisizlik ve alt kültürcülüğe çekilmeye sürüklüyor.
Bu kısa ömürlü
örgütlenmelerin pek çoğu, platformistlerin eleştirel yaklaştığı sentezci temele
göre kuruldu. Sentezci yaklaşımların ille de başarısız olacağına ikna olmuş olmasak
da, bu grupların “bireylerin mekanik
birlikteliği” olma yönünde seyretmesine dair, platformistlerin de öngördüğü
tecrübelerimiz oldu. Böyle gruplar, aktiviteleri bir kitapevi, haber kollektifi
ya da özgür okullar işletmeyi aşmadıkça, görece iyi çalışırlar. Yazık ki, bu
durumlarda bile anlamlı politik sorular ortaya çıktığında çok korkunç
problemler yaşanır. Diğer üyeleri gücendirmek istememe ya da kollektif düzeni
tehdit ettiği için tartışmalı işleri azaltmaya yönelik konsensus, sentezci
grupların temel özelliklerindendir.
Platformistler ortak eylem ve tepkiye
dayanan temel bir birlik peşindedir. Platformizmin politik ve teorik dürüstlüğü
özendirir. Herhangi biri huzuru korumak adına diğerlerine teminat vermek ya da
duruşunu yumuşatmak zorunda kalmadan istediği çıkışı yapabilir.
Birlik tartışmasının muhtemelen biraz
berraklaştırılması gerekiyor. Platformistler teorik ve taktik birlikten söz
ederken kastettikleri şey herkesin aynı şeyleri okuması veya aynı fikirleri
kabul etmesi değil. Ama tabii ki, temel fikirlerde belli başlı ortaklıklar
olmalı. Ve bu ortaklık sadece açık tartışma ve gerçek eylemlilikte kök salan
fikir alışverişiyle, kollektif biçimde belirlenebilir. Örgütlenme,
çabalarımızın bölünmesi ve seyreltilmesine değil, şu an sınırlı durumdaki
anarşist güçleri bir araya getiren kaynak ve enerjinin odaklanmış paylaşımına
hitap eder.
Tabii ki kollektif çalışmadan, uzun
tartışma ve görüşmelerden, eylem üzerinden fikirleri geliştirme ve yenilemekten,
ve son olarak platformistlerin üstlerine aldıkları örgütlenme çabasından uzak
durmak her zaman daha kolaydır. Birinin apartmanında, bu güzel fantezilerin “süre giden gerçekliğe
kaçınılmaz biçimde sokulamayacak olmasına” neredeyse hiç
aldırmadan, saf tasarılar geliştirmek de daha kolay birşey. Öte yandan,
platformistler, kapitalizmin saldırılarına maruz kalanlarla bağlantılı bir
anarşist hareket kurma sorumluluğunu paylaşırlar.
Anarşist örgüt, bir araya gelinip yapılan
işlerin yorumlandığı yerdir. Pratiği inceleyip geliştirme, eldeki kaynak ve
deneyimlerin verdiği alternatif ve seçenekleri inceleme fırsatı sunar.
Bize göre platformizm hakkındaki önemli
şey 1926 metninde değil, platformizmin kanlı canlı patronlara, toprak ağalarına
ve bürokratlara karşı gerçek bir sınıf mücadelesiyle iç içe anarşist strateji
ve pratikler geliştirmek için açık ve ciddi olarak bir araya gelmeyi önümüze
koyma cesaretindedir. Platformistler, anarşizmi günümüzdeki toplumsal bilinç ya
da kültürel kritik olma statüsünden çekip çıkarmayı göze aldılar. Bunlar,
birkaç örnek verilecekse platformist gruplar tarafından kiracı birlikleri,
işyerleri, yoksulluk karşıtı eylemler ve mülteci mücadelelerinde yürütülen
çalışmalarla yapıldı.
Bu eylemlilikler, ciddi tartışmalara ve
işlerin doğru dürüst yapılabilmesi için gerekli kapasitenin hesaplanmasına
dayanılarak, örgütlenme tartışmasını spekülasyon bulutlarından gündelik
pratiğin zeminine indirdi.
Platformistler sorunu konforlu
soyutlamalardan alıp, mevcut kapitalizm koşullarında yaşayan insanların
deneyimlerine dayanan pratik gerçekliğe getirdi.
Tabii ki, platform sadece bir “taktiksel ve teorik
oryantasyon”, ve
platformist örgüt bu oryantasyonu eylemlilikleriyle geliştireceklerin bir araya
gelmesi. Bu yüzden koşullar zorladıkça platform yapısını değiştirmeye her zaman
açık.
Unutulmamalı ki platform sadece bir
başlangıç, “özgürlükçü güçlerin bir araya gelmesine doğru atılan ilk adım.” Hatları tamamen
belirginleştirilmiş bir eylem programı olmaktan öte sadece “böyle bir programın
temel iskeletini” sağlıyor. Metnin pek çok boşluğu, abartısı ve yetersiz yaklaşımı yazarların
kendisi tarafından farkedildi.
Anarşizmin büyümesi kısmen “sahneler” ve klikler yerine
anarşist hareketler inşa edebilecek gelişkin görüş ve pratikler geliştirmeye
yönelik zorlamalar içermeli. Eğer platformizm bu sürece bir başlangıç noktası
olacaksa, Kuzey Amerika anarşizmine gerekli katkıları yapacaktır, hoş geldi!
Anarşizm hobisi pul koleksiyonu yapmak
veya kuş gözlemekten çok çok iyi bir hobi değildir. Hobiler, yapanlara özgürlük
anları, kendini ifade etme, gündelik hayattan uzaklaşma imkanı verir, ama
pisliğin birikmesine engel olamaz. Anarşizm bundan iyisini yapabilir ve
yapmalıdır. Platformizm bunu anlamıştır, ve anarşizmi egzantirik hobicilikten
çekip çıkarmaya çalışır.
Anarşizm spekülatif gerçeklikten
olasılıkların alanına hareket etmelidir. Bu harekete ciddi bir itme vererek,
platformist örgütler Kuzey Amerikan anarşist çabalara çok şey sunmaktadır.
Değerlendirme:
ÖZGÜRLÜKÇÜ KOMÜNİSTLERİN ÖRGÜTSEL PLATFORMU
Dielo
Trouda (İşçi Davası) Grubu 1926
Işçi Birligi Hareketi (WSM) 1989
Devrimci
anarko-komünistler olarak biz; federasyonumuzun çalışmalarına, iç
ilişkilerimize, diğer anarşistlerle ilişkilerimize ve kollektifimizin çalışmalarına
yön vermesi için platforma güveniyoruz. Ancak, bunun eleştirel bir açıdan
yaklaşılmaması gereken hatasız bir belge olduğu gibi ilüzyonlar
barındırmıyoruz. Platform, şimdiki Kuzey Amerika toplumsal gerçeği ile
benzerlikten çok fark barındıran bir toplumsal gerçeklik ortamında kaleme
alınmıştı. Bunu göz ardı etmeyerek, platforma, onun örgütlenme çabalarımızın
yararlanabileceği öğelerini koruma umudu ile, eleştirel bir bakış açısı ile
yaklaşıyor ve aynı anda uygun olmayan öğeleri dışarıda bırakıyoruz. Anarşist-Komünistler
arasında süregelen platform ile ilgili tartışmaları sürdürme ruhuyla bu
mütevazi değerlendirmeyi sunuyoruz.
İşçi birliği hareketi (WSM: Worker’s Solidarity Movement) üyeleri tarafından hazırlanan
önsöz ve tarihsel giriş temeli oluşturur, ve hem platformun modern
uzantılarının şu anki konumlarını, hem de bu kitapçığın hangi tarihsel koşullar
altında yazıldığının okuyucular tarafından anlaşılmasına yardımcı olur. Rus
devriminin tarihi ve bu kitapçığın yazarları da dahil anarşistlerin Bolşevikler
tarafından bastırılmadan önce devrimde oynadıkları rol sadece kısaca tasvir
edilmiştir, ancak bu, kitapçığın yazarlarının nereden geldiğinin berrak bir
betimlemesini sunar. Platformist geleneğin, ona olan eğilimlerin ne kadar az
olduğunu gösteren kısa bir tarihçesi bize ayrıca verilmektedir. Platformu son
yirmi yıldır geliştirip uluslararası anarşist hareket üzerinde hiç olmadığı
kadar etkili olmasını sağlayan WSM ayrıca anılmalıdır.
Giriş,
yazarların anarşist hareketin “kronik genel örgütsüzlüğüne” hayıflanmalarına odaklanır.
Platform, örgütsüzlüğün nedeninin başta sorumsuzluk olmak üzere anarşist
hareket içerisindeki teorik sorunlar olduğunu öne sürer. “...Her biri anarşist
hareketin içindeki her soru için farklı bir kavrayışa sahip olarak...” anarşist felsefe üzerine
değişken bakış açıları barındıran bireylerin aynı toplulukta olduğu sentezcilik
de kesin olarak reddedilmelidir. Bunun yerine platform “...kesin duruşlar;
teorik, taktiksel ve örgütsel homojen bir program için az çok kusursuz bir temel...” barındıran bir anarşist
örgütlenmeyi yeğler. Platformun, “Genel Anarşist Birliği”nin programının üzerinden yayılacağı bir “iskelet” olması düşünülmüştür.
Genel
bölüm, kitapçığın gövdesini oluşturur ve birkaç bölüme ayrılmıştır. İlk nokta “İnsanlık tarihi boyunca... sınıf
mücadelesi her zaman toplumların şekil ve yapısını belirleyen birincil öğe
olmuştur” düşüncesini tartışan sınıf mücadelesi bölümüdür. Bu inceleme şasırtıcı
derecede sade ve indirgenmiş, kısa, ve gerçekte çok daha karmaşık olan sosyal
ilişkilerin umutsuzca yetersiz bir özetidir. Modern sınıf mücadelesi
anarşistlerinin bu noktayı erkek egemenliği, beyaz ırk üstünlüğü, ve diğer
baskıların işçi sınıfını nasıl baskılayıp böldüğünü inceleyerek genişletmeleri
gerekmektedir.
Ayrıca
platformun içinde, burjuva demokrasisinin egemen sınıfla yapmacık işbirliği de
doğal olarak reddedilmiş, halbuki, anarşinin bir prensibi olan doğrudan
demokrasi kavramı, diğer bir deyişle seçimcilik kafa karıştıracak bir biçimde
ayrıştırılmamıştır.
Platformun
yazarları devletin özgürleşme mücadelesinde işçi sınıfının elinde bir silah
olacağı teorisini katı bir sekilde eleştirmişlerdir:
“Devrimin korunması için hemen ve bu amaçla kurulan devlet, kaçınılmaz bir
şekilde kendi ihtiyaç ve özellikleri tarafından saptırılıp, kendisini bir amaç
olarak koyarak, ayrıcalıklı, özel tabakalar üretir, ve devamında kapitalist
otorite ve devletin temelini, kitlelerin şiddet yoluyla köleleştirilmesi ve
sömürülmesini, yeniden kurar.”
Genel
bölümün geniş bir kısmı, kitlelerin ve anarşistlerin toplumsal devrimdeki
rolüne yoğunlaşır. Anarşistlerin kitlelerin devrimci potansiyeli kavrayışının
devletçilerden farklı olduğunu belirterek başlangıç yapılır. Devletçiler
kitlelerin toplumsal devrimde sadece yıkıcı roller, kapitalist toplumsal
düzenin yıkılması gibi, üstlenecekleri düşüncesine sahipken, anarşistler
insanları yeni toplumu kendi başlarına yaşatabilecek kapasiteye tamamen sahip
olarak görür.
Platform
daha sonra anarşist hareketin devrim öncesi ve devrimci durumda temel stratejisini
ortaya koyar. Devrim öncesi dönemde anarşistlerin iki yönlü bir stratejileri
vardır. Bunlardan ilki teorik gelişme, propaganda üretimi ve işçi sınıfı
içinde fikirsel savaşım verme amacıyla örgütlü bir biçimde belirgin Anarşist-Komünist
örgütler (NEFAC gibi) kurmaktır. Anarşistlerin ikinci görevi de işçileri üretim
ve tüketim noktalarında örgütlemektir, diğer bir deyişle, devrim sırasında ve
sonrasında ekonomik gücü egemen sınıfın elinden alabilen ve üretim, dağıtım ve
tüketimi yeniden düzenleyebilen bir devrimci sınıf gücünü inşa etmektir.
Devrim
sürecinde, “Anarşistlerin devrim dönemindeki rolü sadece liberter fikirlerin
temellerinin yayılımıyla sınırlanamaz.” Broşürde devam edilmektedir: “Anarşist örgüt
toplumsal devrimin her anlamda; devrimin konumlanışı ve genel karakteri,
devrimi ileriye götürecek görevler, yeni üretim, tüketim, ayrıcalıklar sorunu
vs. kendi insiyatifini ortaya koymalı ve devrime bir bütün olarak katılmalıdır.
Bütün bu yukardaki sorunlarda ve onlarca diğerlerinde, kitleler anarşistlerden
net ve kesin yanıtlar beklemektedir. Ve devrim ve toplumsal yapıyla ilgili bir
kavrayış belirttikleri andan itibaren, anarşistler tüm bu sorulara net tepkiler
vermek, problemlerin çözümünü özgürlükçü komünizmin genel kavrayışına bağlamak
ve bunların gerçekleşmesi için tüm güçlerini ortaya koymakla yükümlüdürler.”
Platform
ayrıca herhangi bir “geçiş dönemi” ya da “olabilecek en az program” fikrinin katıksız bir çılgınlık olduğunu hiç unutturmaz.
“Anarşistler her zaman kapitalist sınıfın ekonomik ve sosyal
ayrıcalıklarını ellerinden alan ve üretim araçlarını ve ekonomik ve sosyal
hayatın bütün fonksiyonlarını emekçilere sunan anlık bir toplumsal devrim
fikrini savunmuşlardır.”
“Olabilecek en az program” anladığımız kadarıyla reformizm ile aynı şeydir. Bu
reformlar için (ev sahibi olma, daha iyi ücretler, sağlık güvencesi ve çalışma
koşulları) mücadele etmenin kötü olduğu değil, yalnızca reformların fazla
ileriye gidemeyeceği, kapitalizm ve sınıflı toplum tarafından yok edileceği belirtilir.
Sonraki bölüm (sendikacılık olarak da bilinen) birlikçiliktir. Bu kısımda
son 76 yılda tarihsel koşulların ne kadar ciddi bir şekilde değiştiğini görmeye
başlarız. Platform yazıldığında tüm dünyada toplumsal devrimci sendikal bir
dalga vardı. Önümüzde bununla karşılaştırılabilecek bir hareket yoktur,
özellikle devrimci sendikacılığın reformist sendikacılığın yanında hep küçük
kaldığı ve 20. yüzyıldan beri kitlesel bir hareket olmadığı Birleşik Devletler
ve Kanadada. Avrupa devrimci sendikaları bile faşist dönemde ezilmelerinden
sonra kendilerini asla tam olarak toparlayamamış ve günümüze eskinin gölgesi
olarak taşınmışlardır.
Yazılanlara göre platform sendikalizm hakkında iki fikre sahiptir.
Bunlardan birine göre; “işçilerin üretim temelinde birleşmesi, devrimci
sendikalizm, meslek temelinde oluşturulan tüm örgütlenmeler gibi belirleyici
bir teoriye, güncel gerçeklikle ilgili gelişkin toplumsal ve politik soruları
cevaplayacak bir dünya kavrayışına sahip değildir. Sendikalar her zaman
belirgin şekilde saflarında en yoğun çalışan çeşitli politik grupların
ideolojilerini yansıtır. Yine de, sendikalizmi teorik eksiklikleri yüzünden
reddetmektense, “özgürlükçü komünizm ile sendikalizmi karşı karşıya
getirme ve benzeri yönelimleri yapay, oluşum ve anlam yoksunu olarak” görürler. Onlara göre anarşist
örgütler sendikalara bireyler olarak değil, “hareketin
saflarındaki görevini özgürlükçü teoriyi geliştirmek, ve sendikayı sosyal
devrimin aktif bir kolu yapma amacıyla onu özgürlükçü doğrultuda yönlendirmek
olarak gören örgütlü bir güç” olarak katılmalıdır. “Unutulmaması gerekir
ki eğer uygun zamanda reformist sendikacılık anarşist teoride bir dayanak
bulmazsa, hoşumuza gitsin gitmesin, devletçi bir partinin ideolojisine
yönelecektir.”
Bütün bunlar platformizmin sendikalarda çalışmaya yönelik temel
konumlanışıdır. Bizim yüzleştiğimiz sorun ise IWW (dünya sanayi işçileri) gibi küçük devrimci sendikalara mı,
yoksa daha kalabalık ama çoğunlukla reformist ticari sendikalara mı
yoğunlaşmamız gerekliliğidir. Şüphesiz IWW’deki etkimiz çok daha fazla olacak,
üyelerimiz IWW’nin toplam üyelerinin neredeyse %10’nu oluşturacaktır, ama ana
akım reformist sendikalar milyonlarca işçiyi kapsarken bizim IWW’de örgütlenme
çabalarımıza değecek mi? Fikirlerimizin olabilecek en fazla emekçiye ulaşması
daha anlamlı gelmiyor mu?
Genel bölümün son kısmı devrimin savunulmasıyla ilgili. Metinde yazarlar
devrimin yüzleştiği ana tehlikenin egemen sınıfın devrilmesi değil, devrim
sonrası tepkisel karşı saldırı olduğunu savunuyorlar. Yazarlar, doğrudan kendi
deneyimleri ışığında, devrimciler ve kapitalistlerin ordusu arasında bir iç
savaş oluştuğunu görmüşlerdir. Bu sebeple (daha uygun olan “merkezi”
kelimesinin üstünü örterek) “ortak” işletilecek devrimci bir ordunun
kurulmasını öne sürerler. Bu noktada, merkezi emir alan düzenli orduların
yalıtılmış, part-time, “yurttaş asker” milislerden daha verimli ve iş görür
olduğunu inandırıcı bir şekilde tartışmaya açmak zor görünmektedir.
Ancak; verim, anarşist askeri örgütler sorunsalının sadece bir kısmıdır.
Diğer kısım “düzenli askeri örgütlerin” otoriter devletin çekirdeği olmadan
anarşist bir toplumda olabilirliği üzerine olan temel politik sorudur. Bize
göre bu olanaklı değildir. Anarşist askeri örgütlerin temeli işyerleri ve yaşam
alanlarını ellerinde tutmak ve korumak için bir araya gelen devrimcilerin ilgi
gruplarından oluşan düzensiz milisler olmalıdır.
İç savaş zamanında gerekli olan şey çeşitli silahlı ilgi gruplarının
koordine olmasıdır. Milisler bir araya gelmeli, demokratik bir şekilde seçilen
ve geri çağrılabilen merkezi bir emir altında tek bir askeri örgüt
oluşturmalıdır ama emirleri reddetme özgürlüğünü de içeren yüksek düzeyde bir
otonomi korunmalıdır. Ayrıca, herkesin er olacağı bir şekilde, rütbe sistemi
olmamalıdır.
En önemlisi iç savaş biter bitmez merkezi emir dağıtılmalı, ve askerler
yerel düzensiz milis hizmeti gören birlikleriyle beraber evlerine, tarlalarına
ve fabrikalarına geri dönmelidirler. Askerdeki insanlar devrimi korumanın
temelidir ve İspanya iç savaşında anarşist mücadele birimlerinin askerileşmek
zorunda kalmasında ve işçi örgütlerinin Stalinistler ve Cumhuriyetçiler
tarafından silahsızlandırılmasında (platformun yazılışından yaklaşık 10 yıl
sonra) günümüz anarşistleri tarafından dikkat edilmesi gereken dersler vardır.
Platform metninde anarşist askeri örgütün birkaç temel noktası
belirtilmiştir. Bunlar:
a) Ordunun sınıfsal karakteri
b) Gönüllü hizmet (Her tür
zorunluluk devrim savunmasının tamamen dışında bırakılacaktır.)
c) Özgür devrimci disiplin (öz
disiplin) (gönüllü hizmet ve devrimci öz disiplin tamamen yeterlidir, ve
devrimci orduya devlet ordusundan daha çok moral verir.)
d)
Devrimci
ordunun bütün ülkedeki temsil edilen işçi ve köylü örgütleri tarafından
kitlelerin ekonomik ve sosyal hayatı kontrolüyle ortaya çıkan-işçi ve köylülere
kitlelere tam itaati.
Platformun anarşist askeri örgüt konusunu ele alışı çok önemli ve acı
şekilde modern anarşist örgütlerde eksik olan bir şeydir.
Bu bizi platformun devrim sırasında ve sonrasında üretim ve tüketimin
örgütlenişinin temel prensiplerinin altını çizen “kurucu bölüme” getirir. Bu
bölümün ana kısmı köylülere yoğunlaşır; bu da kapitalizmin gelişiminin
değiştirdiği bir toplumsal gerçekliktir.
Dünya şehirde yaşayan nüfus yüzdesinin çok büyük bir artışını gördü. Modern
kapitalist tarım artık küçük köylü ailelerin ya da çiftçilerin sömürülmesiyle
yapılmamakta yeni yöntem teknolojiyi -çoğunlukla kimyasallar olarak - kullanan devasa süper-çiftlik tarım
işletmeleri, toprakları verimsiz kılan sürdürülemez yüksek verim pratikleri ve
göçebe işçilerin sömürülmesi. Yazarların bahsettiği köylülük modern endüstri
toplumunda artık görülmemektedir.
Yine de bu, platformun tarım sorununa verdiği önemde yanıldığı anlamına
gelmiyor. Aslında, bunun anlamı artık kapitalist sınıfın herhangi bir devrimi
şehrin gıda kaynaklarını kapatarak açlıkla yüzyüze bırakmayı deneyebilecek
olması. Bu durum şehrin gıda kaynağı yollarının açık tutulması, şehir işçileri
ve varolan çiftçiler arasında mükemmel ilişkilerin olması ve yeterli sayıda
şehir işçisinin toplumu sürdürebilir ve sömürüye mahal vermeyecek şekilde
gerekli miktarda yiyecek sağlaması amacıyla şehirden ayrılarak çiftliklerde
çalışmasına artan bir önem getiriyor.
Anarşistlerin daha iyi örgütlenme ihtiyacını vurgulayan bir broşürde
örgütsel kısmın en kısa ve en eksik bırakılmış olması şaşırtıcı bir şey. Yine
de, platformist örgütsel teorinin dört temel noktası verilmiş. Bunlar teorik
birlik, taktiksel birlik, kollektif sorumluluk ve federalizm.
Bölüm, platformun anarşist hareketleri genel bir anarşist birlik içinde toplamaya
yönelik “sağlıklı” eğilimleri toplayacak asgari teori olduğu fikriyle başlıyor.
Kısaca, temel fikir bir anarşist enternasyonel oluşturmak. Bunun iyi bir fikir
olması bir yana, şu açık birşey ki bu günümüz anarşist hareketi için çok erken.
Önce yeterli büyüklük ve örgütlülüğe sahip ulusal ve bölgesel federasyonlarımız
olmalı ki onları anarşist enternasyonal şeklinde çalıştırmanın bir anlamı
olsun. Platformun anarşist hareketin örgütlülük eksikliği üzerine çoğu yerdeki
kızgın bildirimleri insana aynı durumun o zamanlarda da geçerli olduğunu
söyletiyor. Kısaca, İşçi Davasi grubu tersine çalışıyordu.
Uluslararası genel bir anarşist birliği çağrısı yapmayı denemeden önce
ulusal örgütlenmeler kurmaya odaklanmalıydılar. Yazarların devrimci dönemde
binlerce yoldaşının hayatları pahasına yaşadıkları kısa ömürlü anarşi bu
tutumlarını anlaşılabilir -ama yine de hatalı- kılıyor.
Örgütsel bölümün diğer üç noktası ise kısa tutulmuş, anlaşılan yazarlar bu
üç noktayı “sentezci” anarşist örgütle karıştırılmalarını önleyecek temel
noktalar olarak gördüler. Federalizm üzerine olan son kısım, işleyiş konusunda
problemli bir nokta içeriyor. Bu paragrafta demokratik merkeziyetçiliğe karşı
yol almak imkansız görülürken, aynı zamanda anarşist örgütün “yalıtılmış
örgütlerin birliğin teorik pozisyonları ve genel taktiksel çizgisiyle tutarlı
eylemlerinin teorik ve örgütsel oryantasyonundan” sorumlu bir yetkili yapısı
olduğu söyleniyor.
Yetkililer, en radikal örgütte bile, örgüte amaç belirleyen ve genel
üyeliğin katılımını azaltan hiyerarşik bir liderlik konumuna dönüşürler. Evet,
özel işlerin yapılması gerekir, görevleri duzenlemek, toplumsal propaganda
yayımlamak ve diğer örgütlerle temas kurmak gibi. Ama özelleşmiş çalışma
grupları ya da sorumluluğun kollektifler, dallar ya da hücreler arası dönüşümü
daha tercih edilir ve anti otoriter prensiplere yetkili yapılardan daha
uygundur.
Genel olarak, “liberter komünistlerin örgütsel platformu” Dielo Trouda
grubunun anarşistlerinin eklemlenebilir örgütlere teorik zemin sunma adına
kıymetli bir denemesidir. Onu bir çeşit kutsal kitap olarak değil, tamı tamına
okumaya ve fikir çıkarmaya değer bir broşür olarak gören modern anarşistler
için çok faydalı bir metindir. Modern anarşist komünistlerin görevi platformun
eksikliklerini tamamlamak ve gerçek bir “anarşistlerin genel birliği”
oluşturabilecek örgütler kurmaktır.
Değerlendirenler: Mick
Black (NEFAC-Toronto )
Jessica,
Sabute Anarchist Collestive (NEFAC-Boston)
Örgütün
Gidebileceği Yer:
BİZ PLATFORMİSTİZ!
Nicolas Phebus (Quebec-NEFAC)
Quebec’te ve
genel olarak Kuzey Amerika’da, Anarşizm ve örgüt yeterince bir araya getirmedi.
Aslında, Kuzey Amerika’da politik bir anarşist grup kurmaya yönelik son ciddi
deneme “Aşk ve
Nefret Devrimci Anarşist Federasyonu” macerasına kadar gider. [1]
Yine
de, dünyada örgütlü anarşistler var oldu ve hala varlar. Nesillerce aktivist
örgüt sorunu üstüne çok uğraştı, ve tekerleği yeniden icat etmeyi istemeyen
bizim gibiler için, onların çözümleme ve önerilerine bakmak çok yararlı
olacaktır. Errico Malatesta ve Michael Bakunin gibi “klasik” anarşistlerde iyi
şeyler bulsak da, NEFAC’taki bizler temel olarak, daha iyi bir kelimenin
eksikliğinden, “platformizm” olarak adlandırılan gelenekten etkileniyoruz.
Platformist gelenek bir grup sürgündeki Rus anarşistinin yürüttükleri iç
savaşta Anarşizmin Bolşevikler karşısındaki yenilgisinin analizini yapmasıyla
başlatıldı. Bu grup Ukrayna köylülerinin direniş ordusunun önemli liderlerinden
Nestor Makhno; aynı hareketin tarihçisi ve Makhno’nun eski bir dostu Peter
Arshinov, ve Kronştad direnişinin tutkulu partizanı ve tarihçisi İda Mett gibi
önemli kişileri içeriyordu.[2] Bu grup, ilk olarak Arshinov ve Makhno
tarafından Çarın zindanlarında yatarken düşünülen ve yaklaşık 15 yıl sonra,
1925’de Paris’te hayata geçirilen, adı Rusça Dielo Trouda (İşçi Davası) olan
anarşist – komünist bir derginin yayınlanması etrafında örgütlenmişlerdi.
“Hala ülkede olan” yoldaşların gittikçe azalan sıklıktaki
mektupları ve Sovyet rejiminin doğasına ilişkin çözümlemelerle birlikte –
Arşinov, Sovyet rejimini doğru bir şekilde Devlet Kapitalizmi olarak ilk
tanımlayanlardan birisiydi- dergi temel olarak Avrupa’yı süpüren devrimci
dönemde “anarşizmin tarihsel yenilgisinin” nedenleri üzerine yoğunlaştı.
Hala anarşist olan çoğu aktivist gibi – pek çoğu Bolşevizme kaymıştı- Dielo
Trouda yenilginin temel nedeninin “anarşist harekette örgütsel prensip ve pratiklerin
yokluğu” olduğunu düşünüyordu, “teoride bazı hatalar: anarşizmin bireysellik prensibinin
açıkça yanlış yorumlanmasından kaynaklanan: bu teori sıklıkla bütün
sorumluluğun yokluğuyla karıştırıldı.” bu durumun kaynağıydı. Haziran 1926’da Dielo
Trouda grubu örgütlenme üstüne çalışmalarını “Platform ve Genel
Anarşist Birliği (Projesi)” isimli bir broşürde yayımladı.[3]
Broşür devrimci anarşizmin, sarı humma ile kıyaslanan “kronik genel
örgütsüzlüğünün yıkıcı bir eleştirisi”olan bir girişle başlamaktadır. Yazarlar ilk
paragraftan itibaren acımasızdır: “Liberter fikirlerin gücüne ve rakip kabul etmez olumlu
karakterine rağmen, (...) anarşist hareketin herşeye rağmen zayıf kaldığı ve
sıklıkla (...) küçük bir olay, bir macera, ve önemsiz bir faktör olarak ortaya
çıktığı aşikardır.” Olayların bu durumunu düzeltmek için yazarlar “anarşizmin örgütsüzlük batağının terketmesinin, önemli
taktiksel teorik sorunlar üzerinde sonu gelmez
çekingenlik ve kararsızlıklara artık bir nokta koymasının ve açıkça tanımlanmış
hedeflere doğru kararlı bir şekilde ilerleyerek örgütlü kollektif bir pratik olarak
davranmasının zamanının geldiğini” düşünmektedirler. “Anarşizmi genel ve taktiksel bir pratik
çizgi üzerine oturtan (...) bir örgütün kurulmasını” önerirler.
“Platform” metni üç kısıma bölünmüştür (genel, yapısal ve örgütsel). Genel olarak, ilk ve ikinci kısımlar
anarko-komünizmin, Dielo Trouda’nın kendisini sadece birkaç noktada ayırdığı,
klasik bir tanımlamasıdır. Temel noktalardan biri hemen başta ortaya konan
toplumda sınıf savaşının önemi ve toplumsal değişimdeki önemli rolüdür: “Tek bir
insanlık yoktur, sınıflardan oluşan bir insanlık vardır: Köleler ve Efendiler” ve “Tüm
devletlerin sosyal ve politik rejimleri sınıfların mücadelelerinin ürünlerinin
üzerindedir.” Aynı zamanda “hümanist” konumlanışı reddeden bu konumlanış, tüm belgede hüküm
süren net bir kesinlik çizgisi çizer. Dielo Trouda kendisini net bir şekilde,
güçlü bir sınıf savaşı vurgusu yaparak, toplumsal anarşizm kampına yerleştirir.
Yapısal kısım Rusya deneyiminden ileri gelen avantajlara (ve yetersizliklere)
sahiptir. Avantajlıdır çünkü okuyucuyu, Kropotkin’in takipçileri olanlar için
çok önemli olan soyut iyimserlikten çıkartır; yetersizdir çünkü 1917’de
Rusya’nın durumunun günümüzde yaşadığımız şeyle fazla ortak yönü yoktur. Bu
bakış açısıyla İspanyol deneyiminin onun da eski olmasına rağmen , incelenmesi
daha verimli olabilir.
Platformun geleneksel anarşizmden ayrıldığı bir diğer nokta da patriarka
sorunudur, ve malesef bu keskin bir geri noktadır. Aslında, patriarka ile
ilgili sorunlardan hiçbirinden: “kadınların ezilmesi, cinsel baskı ya da aile ve
çocukların eğitimi” bahsedilmemiştir. Metinde “kadın” kelimesi bile görülmemektedir! Yine de,
bizim şimdi bu konuda bahsedeceğimiz şekilde olmasa da, bu sorun diğer anarşist
akımlarda görmezden gelinmekten uzaktır. Dielo Trouda’nın -patriarka ve burjuva ahlakı düzeninin
eleştirisinde oldukça ileriye giden- Fransız bireyci anarşistlerden ilham
almadığını anlasak da, platforma benzeyen diğer anarşist belgeler sorunun
üzerinde durmuşlardır. İlk anarşist örgüt olan, Bakunin tarafından 1864’te
kurulan “Sosyal Demokrasi Birliği’nin” programı kadın ve erkeğin eşitliğini savunuyor,
çocukların “ne toplumun ne de ailelerin malı olduğunu, sadece kendi gelecek
özgürlüklerine ait olduklarını” söylüyordu. Dört yıl sonra, Bakunin’in 1. Enternasyonel’in
üçüncü konferansında talepleri “ilk önce mülkün miras olarak geçmesi hakkının
kaldırılması, ikinci olarak kadınların politik ve toplumsal haklarının tam
olarak erkeklerle eşitlenmesi, üçüncü olarak da evliliğin toplumsal, politik ve
dinsel bir kurum olarak ortadan kaldırılmasını” içeriyordu.
Platforma daha yakın zamanda Malatesta tarafından yazılan ve İtalyan
Anarşist Birliği tarafından 1920’de kabul edilen “Anarşist Program” ayrıca “ailenin
aşktan doğacak şekilde, her tür yasal zincirden, ekonomik veya fiziksel
baskıdan, dinsel ön yargılardan kurtulmuş olarak yeniden kurulmasını” talep ediyor ve “ekmek,
özgürlük, aşk ve bilim istiyoruz” şeklinde sonlanıyordu. Bu sorun sadece teorik değildi.
Birleşik Devletlerde anarşistler uygulamaya geçmişlerdi bile. Yani platform
yayımlandığı zaman, Amerikan anarşistlerinin, aralarında Emma Goldman olmak
üzere, kürtajın yasallaşmasını ve doğum kontrolü üzerine bilgilerin özgür
dolaşımını talep etmelerinin üzerinden 15 yıl geçmişti. İspanya’da birkaç yıl
sonra çok daha ileri gidilecektir, Mujeres Libres’in eylemleri sağolsun. Dielo
Trouda’nın eski düşmanları Bolşevikler bile iktidarı ellerine aldıkları ilk
hafta içinde yasal olarak kadınlarla erkekleri eşitlediler, kürtajı ve
eşcinselliği yasallaştırdılar. Kısaca, bu “eksiklik” etkileri günümüzde
bile süren önemli bir teorik zayıflıktır.
Platformun kendisini klasik anarşizmden gerçekten ayırt ettiği yer örgütsel
önerileri ve takip eden konumlanışı seviyesindedir. Dielo Trouda, Sebastien
Faure ve Voline tarafından önerilen farklı anarşist akımların sentezini, ve
anarko-sendikalizmi reddetti, çünkü “sentezci bir örgüt anarşist hareketin
bütün sorunlarına farklı kavrayışı olan bireylerin mekanik bir birlikteliği
olacaktı.” ve “anarko-sendikalizm anarşist örgüt sorununu, ona öncelik tanımadığı için
çözemezdi.” Platform onun yerine “bütün anarşist militanları kesin konumlanışlar
temelinde birleştirmeyi: teorik, taktik ve örgütsel (yani homojen bir programın
az çok kusursuz merkezi), önerdi.
Dielo Trouda aktivistleri örgüt ve anarşist program çifte sorununu,
anarşist hareketi net bir yola yerleştirmekte hayati olarak kabul etti. Aslında
platformu “böyle bir programın taslağı, iskeleti” olarak düşündüler; ve onun
“özgürlükçü güçleri tek, aktif bir devrimci kollektifte birleşmesine yönelik
ilk adım” olmasını istediler. Yine de açık ki platform devrimci anarşizmin
tamamen belirlenmiş programı olamazdı ve “onu genişletecek, sonra
derinleştirecek, anarşist hareket için belirli bir platform yapacak” sonraki
bir örgüte aitti.
Platform, bir program şeklinde formüle edilmiş teorik ve taktiksel bir
birliğin gerekliliğini savunuyordu. Bu gereklilik ya platformun faydalarını
göremeyenler (Faure) ya da onun prematüre ve asıl “mekanik” metod olduğuna
inanan “sentezci” örgüt partizanları (Voline) tarafından reddedildi. Anarko
sendikalizm kampında doğal olarak bu gereklilik kabul edildi, problem
platformun özel olarak sendikal programı reddetmesindeydi.
Dielo Trouda ayrıca eleştiri oklarını üstüne çeken basit prensibi,
kollektif sorumluluğu ortaya koydu. Kollektif sorumluluğun temel prensibi “Eğer politik
konumlanışta ve belirli bir eylem çizgisinde kollektif biçimde anlaşıyorsak,
her bireyin bu politik işe katılımı, düzenlenmiştir. Ayrıca, insanlar yapılacak
işte ve nasıl yapılacağında anlaştılarsa, her birey işin yapılmasında
diğerlerine karşı sorumludur. Son olarak kollektif sorumluluk, eylemin
kollektif metodundan başka bir şey değildir.”[4] Bu fikre, her şeye rağmen,
onu ordu disipliniyle kıyaslamaya kadar varan anarşist militan Errico Malatesta
tarafından saldırıldı.
Tüm bunları birarada tutarsak, platform “ortak amaca hizmet
eden örgüt ve bireylerin bağımsızlık ve insiyatiflerinin garantisi olan” kaçınılmaz
federalizmin prensibini ortaya koyar. Yine de Dielo Trouda özgürlükçü federalizmdeki
olağan sapmaya: “kişinin egosunu herşeyin üstüne koyma hakkı,
örgütlülüğün zorunluluğu olan görevleri yerine getirme zorunluluğu olmadan” karşı uyarısını yapar
ve onun yerine “bir yandan her üyenin bağımsızlık, özgür düşünce,
bireysel özgürlük ve insiyatif hakkını tanırken, bir yandan her bireyin sabit
örgütsel görevler almasını ve komünal kararları yerine getirmesini gerektiren
federalist anarşist örgütlenmeyi” savunur. Tabii ki, tüm bu işlerin, platformun amaçladığı
gibi, katı yerel sınırları aşabilmesi için, gerekli yapılar kurulmalıdır. Dielo
Trouda belgesi çok fazla madde geliştirmese de, bir karar kongresinin ve
örgütün işlerini koordine eden bir “yetkili komitenin” uygunluğundan bahseder.
Emir verme yetkisine sahip üyelerin belirli görevleri yapması; bu noktada
diktatoryal otoritenin embriyosunu görenlere göre çok ileriye gidilmistir.
Platformun kendisini klasik anarşizmden en çok ayırdığı yer muhtelen devrim
sırasında anarşistlere yükledikleri görevle ilgilidir. Gerçekte, Dielo Trouda
için “devrimci dönemde anarşistlerin görevi sadece liberter fikirlerin
temellerinin propagandasıyla sınılandırılamaz.” Peki o zaman bu görev nedir?
Yazarlara göre “anarşizm devrimin önde giden kavramı olmalıdır.!
nihayetinde Devlet Erkine yönelen devletçi partilerin politik liderliği” ile kesinlikle
karıştırılmaması gereken “anarşist fikirlerin devrimde öncü olmasının olayların
anarşist teoriye göre düzenlenmesi demek olduğunu” belirtirler. “Öncü kavramı” fikri pek çok
anarşiste ters gelecek ve ciddi şekilde eleştirilecektir.
Yazarların Rus devrimiyle ilgili canlı anıları vardı, ve “kitlelerin
(toplumsal hareket içinde) kendilerini derin şekilde anarşist eğilimler ve
ilkelerle tanımlamasına rağmen, bu eğilimler ve ilkelerin her şeye rağmen
dağınık kaldığını” ve bu yüzden “anarşist konumlanış ve toplumsal devrimi korumak için
gerekli liberter fikirlerin sürükleyici gücünü organize eden” bir güce ihtiyacımız
olduğunu hatırlatıyorlardı. Anarşist örgüt “kendi insiyatifini
ortaya koymalı ve toplumsal devrimin tüm alanlarına tam katılım” göstermeliydi: “devrimin
yönelimi ve genel karakteri, devrimin yapıcı görevleri, yeni üretim, tüketim,
tarım sorunu, vs. bütün bu sorunlar ve bunun gibi daha birçok sorun üzerine,
kitleler anarşistlerden açık ve net cevaplar beklemektedir. Ve anarşistler,
devrim ve toplumsal yapı üzerine bir kavrayış bildirdikleri andan itibaren,
bütün bu sorunlara açık bir cevap vermekle, bu problemlerin çözümünü liberter
komünizmin genel kavrayışıyla bağdaştırmakla ve tüm güçlerini bunların gerçekleşmesine
adamakla yükümlüdürler. “
PLATFORMUN GÜNÜMÜZDEKİ
KARŞILIĞI
Dielo Trouda Grubunun üyelerinin kıymeti militan anarşizmin olmasi
gereken yola döndürülmesinin yöntemlerini yansıtmalarındandır. Çözümleri
günümüzde hala örgütlü ve birleşik bir anarşist pratik inşa etmede başlangıç
görevi görebilir. Tabii ki platforma bir kutsal kitap ya da bir kızıl kitap!
şeklinde yaklaşmaktan çok uzağız, ve onun, söylediğimiz gibi, en belirgin
şekilde patriarka üzerine, ve sosyal hareketlerin otonomisi üzerine bazı eksiklikleri
olduğunun farkındayız.
İlk “platformistlerin” yanlışlarından bir tanesi, paradoksal şekilde,
varolan anarşist harekete çok fazla umut bağlamalarıydı. Aslında,
aktivistlerden çoğunu kendi kavrayışlarına çekeceklerinden emindiler.
Platformun yıkıcı saldırıları göz önüne alındığında, bunların işe yaramamasına
gerçekten şaşırabilir miyiz? Bundan az olmamak kaydıyla, bu günümüzde bile
kolayca düştüğümüz bir tuzaktır. NEFAC bundan kaçınamadı. Bölgemizdeki
aktivistlerle konuşmakla ve onları ikna etmeye çalışmakla çok zaman yitirdik.
Bu kötü bir şey mi? Bütünüyle değil. Aslında, sadece söylenene değil gerçekte
yapılana bakıldığında, devrimci anarşizmin geleceğinin anarşist aktivitelerde
olduğuna emin olmaktan çok uzağız. Belki de anarşistler birbirlerini ikna
etmeye çalışmayı bıraksalardı, toplumun geri kalanına ayıracak daha fazla
vakitleri olacaktı. Anladığımız kadarıyla, hareketimizin bölünmesinin temel
gerçekliğini tahlil etmeye ve “bunu konuşmayı bırakıp yapmaya başlamaya” karar
verdik.
Platformdan anladığımız şey örgütlenmenin ciddi şekilde gerekli olduğudur. Bunun
anlamı ilerlemenin karar meclislerinden oluşan demokratik yapı, tartışma grubu,
görevler, zorunlu iş komiteleri gibi basit gereksinimlerine kendimizi
vermemizdir. Ayrıca anarşizmin bölgede sınırlı kökenleri olduğunu, ve yenilikçi
kalmak için çeşitli konularda politik pozisyonlara ev sahipliği geliştirmemiz
gerektiğini biliyoruz. Bize göre, taktik ve teorik birlik sorunu sadece ortak
hissiyat ve bir de sürekli bir mücadele süreci demek.
“Amacı gücün ele geçirilmesi olmayan anarşist örgüt ne
bir parti olabilir ne de kendisini öncü ilan edebilir.Örgüt daha çok işçi
sınıfı içinde eylemli bir azınlıktır. Umudu özgürlükçü bir birleşme noktası
vazifesi görmek ve tüm otoriter ideolojilere karşı teorik ve pratik savaşın
içinde yer almaktır. İnsanları örnekleme ve önerme yoluyla kendi politik bakış
açısında birleştirmeye çalışan ilk ve önde giden alternatif güçtür.” (...) Her devrimci
dönemin insanları anarşist alternatif ve metodları toplayabilen örgütlerin
ardından geldiği düşünüldüğünde ve kökünü mücadelelerden alan güçlü bir
anarşist örgütün gerekli olduğunu düşünüyoruz. Yine de açık olalım, NEFAC’ın şu
anda böyle bir örgüt olduğunu düşünmüyoruz. (Fakat bunun için çalışıyoruz!) [5]
Dipnotlar
1.
Bu
dergideki “Aşk & Nefret” yazısı. (3,
NEA-Zbed)
2.
Bakınız:
Mahnovşçina, Peter Arşinov, Kaos Yayınları, ve Kronştad, İda Mett, Kaos Yayınları)
3. Aksi belirtilmedikçe
platform diye bahsedilen: Liberter
komünistlerin örgütsel platformu
4. Devrimci Anarşist Örgüt sorunu, Emile- Fenry grubu
5. A.g.e