DEVRİMCİ
HAREKETİN İNŞAASI Neden anarşist-komünist bir örgütlenmeye ihtiyaç var? |
Adam
Weawer
The Northern Anarchist Sayı #9
(Yaz/Kış 2004)
Son yıllarda anarşist komünist örgütler tüm dünyada güney Afrika'dan Güney Amerikaya ve Kuzey Amerikaya
tomurcuklanıyor. Şuan için anarşistlerin ve devrimci çevrelerin içinde bile
oldukça az sayıda insan bu hareketlerin düşünsel altyapısını ve amaçlarını
kavramış durumda. Genellikle yeni ortaya çıkan bir hareketin bilinmesi ve
önemsenmesi ortaya somut ve görünen sonuçların çıkmasıyla gerçekleşir.
Bu yazının amacı, devrimci tarihimizden çıkarılan dersler hakkında kısa bir
çerçeve sunmak ve şuan Kuzey Amerika da ve dünyanın pek çok yerinde gelişmekte
olan anarşist komünist hareketlerin köklerini göstermektir. Diğer bir amaç ise,
işçi sınıfının ve ezilenlerin sosyal hareketlerine dair stratejik bir yönelime
sahip tutarlı bir anarşist komünist örgütlenmenin gerekliliğini vurgulamaktır.
Şu an inanmak güç olsa bile, yüzyılın başında anarşizmin idealleri bütün
kıtalardaki kitlesel devrimci hareketler içerisinde merkezi konumdaydı.
İşçi sendikaları, kültür merkezleri, kadın grupları ve kitlesel yazılı basın
vasıtasıyla, özgür ve insanlar tarafından yaratılan yatay bir sosyalizm
idealine sahip liberter fikirler tüm dünya çapında milyonları etkilemekteydi.
Devrimci sendikalizm ve anarko-sendikalizm şeklinde vücut bulan anarşizm,
ülkelerin
çoğundaki kitlesel devrimci hareketler içindeki baskın ideoloji
durumundaydı. Marksist hareketin geniş bir kısmı ise seçimlere endekslenmiş
reformist sosyal demokrat partiler şeklinde yapılanmıştı. Marksist yazar Eric Hobsbawm'ın dikkat çektiği
gibi: 1905-14 arası bir çok ülkede Marksist sol, devrimci hareketler içerisinde
marjinal konumdaydı. Marksist hareketlerin ana gövdesi `de facto'
devrimci olmayan sosyal demokrasiyle tanımlanıyordu. Devrimci solun esas
hacmini ise anarko-sendikalistler veya klasik marksizme
oranla anarko-sendikalizme çok daha yakın ideallere sahip olanlar
oluşturuyordu. Marksizm ise ancak Rus Devrimi sonrasında aktif olarak devrimci
hareketlerle özdeşleştirilebildi. [Bu dönemden sonra ise] Anarşizm ve
Anarko-sendikalizm dramatik ve aralıksız bir sapma dönemine girdi.
Fakat tarihte bir çok ülkede görüldüğü gibi anarşistler, fikirlerinin
popülerliğine, o günlerde gerçekleşen kitlesel mücadelelerdeki yüksek katılım
oranlarına ve hatta liderlik konumlarına rağmen, önemli devrimci anlarda
kendilerini etkin olarak örgütleyemediler. Gevşek bir şekilde bulunan anarşist
hareket, devletin ağırlaşan baskısına karşı koyabilecek stratejik ve taktiksel
birliği sağlamaktan uzak olduğu için devlet güdümlü sosyal hareketlere (refah
devletine geçiş süreci ve işyeri uyuşmazlıklarında
devlet arabuluculuğu gibi) veya yükselmekte olan Bolşevizme
kaydı. Bu gelişmeler anarşizmde gerçekleşen sapmanın ve kitlesel hareketler
içerisindeki anarşistlerin rolündeki değişmenin habercisiydi. Ayrıca 1920'lerin
başlarıyla birlikte önemli sayıdaki anarşist militan kurulmakta olan Komünist
Partilere katıldı.
1917 Rus devrimi, küresel ölçekte devrimci hareketlerin yönelimini derin
bir şekilde Marksist-Leninizmin devletçi
politikalarına kaydırdı. Bir çok devrimci hareket, Lenin'in ve daha sonra Troçki ve Stalin yönetimindeki Rusya'yı devrim yolunda en
önde gelen umut olarak gördü. Yeni sovyet devleti,
açtığı eğitim enstitüleri, verdiği danışmanlık hizmeti ve güney ülkelerinde
ortaya çıkan komünist partilere yaptığı finansal
yardımlarla Marksizmin bir zamanlar sahip olduğu
güdük rolü genişletti. 2 Marksizmin
büyümesindeki bu faktör maalesef şimdiye kadar yeterince incelenmemiş ve global
marksizmin kaynaklarına bakılırken hesaba katılmamıştır.
1930'ların başlarında devrimci hareketlerin çoğunluğu, (İspanya hariç)
komünist partilerin elinde değilse bile kuvvetli bir şekilde onların
etkisindeydi. 3.Enternasyonal' in veya Komintern' in
birleştirdiği komünist partiler, Stalin'in önderliğinde kendi tarihi yenilgilerini
hazırlayacak olan halk cephesi taktiği ile bir çok ülkede ezilenlerin
hareketlerinde önemli ideolojik kutuplar oluşturdular veya onları yönettiler.
Komünist partilerin Marks `ın
düşüncelerini ve Lenin'in proletarya diktatörlüğü modelini hayat geçirmekte
"başarılı" olduğu yerlerde sonuç, işçilerin, etnik azınlığın ve
yerli nüfusun ezildiği diktatöryal devlet-kapitalizmi
rejimleri oldu.
Şuanda ise 20.Yüzyılın büyük mücadeleleri üzerinde bir toz bulutu var.
Marksist ve reformist tarihçiler anarşistlerin göz alıcı tarihini ve dünya
çapındaki mücadelelerini gömdüler. Fakat şimdi yeni bir dönem olarak 21. Yüzyıl
mücadeleleri başlarken, diriliş sinyalleri yeni krizlere tepki olarak su
yüzüne çıkıyor. Halk hareketleri, yeni halk isyanları ve örgütlenmeleri
örnekleri sunarak tekrardan patlıyor. Bu ortamda, birkaç ilgili birey, toz
bulutunu dağıtmaya ve anarşizmin [20. yüzyıldaki] tarihini ve halk hareketlerini
açığa çıkarmaya başladı.
Kalplerimizdeki Yeni Dünya
Şuanda, daha korkunç gerçekliklerin habercisi olan tarihsel bir geçiş anında bulunmaktayız. Bu korkunç gerçeklik, yeni
hareketlere onlara dayatılan sosyal krizlere karşı koyma ve toplumu yeniden
şekilde şekillendirme fırsatı sunuyor.
Soğuk savaş sonrasındaki dönemde "komünist alternatiflerin"
çökmesiyle birlikte ABD dünyadaki tek süper güç olarak kaldı. Hiper-sömürücü kapitalizmin küreselleşmesi ve ABD
hegemonyasının dünyanın her köşesine ulaşması tanklarla veya antlaşmalar
yoluyla kanunlaşmaktadır. Küresel olarak ise ekonomi karışıklık içindedir.
Öncelikle Asya'yı vuran ekonomik krizler, Güney Amerika'ya taşınmış durumdadır.
Şuanda ekonominin büyük oranda askeri harcamalarla ayakta durduğu ve buna eşlik
eden yüksek bir ulusal borcun bulunduğu ABD'de ise milyonlar işsiz veya düşük
ücrete mahkum durumdadır.
Buna ilaveten Başkan Bush 'un aşırı liderliği,
Amerika'nın takvimini dışarıda neo-kolonyal
militarizm ve içeride ise Amerikan korumacılığı ile imparatorluk inşasına
endekslemekte ve bunun sonunda ABD'yi ortaya çıkmakta olan diğer güçler AB ve
Çin ile potansiyel çatışma içine koymaktadır. Daha önceki mücadelelerin
kazanımları olan sosyal güvenlik, kamusal eğitim, ve sosyal refahı düzenleyen
önemli reformlar budanmakta veya ortadan kaldırılmaktadırlar.
Önümüzdeki yıllarda, işsizliğe, savaşa, kamusal servislerdeki erimeye ve
diğer baskı biçimlerine karşı kitlesel sosyal hareketlerde bir büyüme olması
muhtemeldir. Bu büyüme, [Kararlı] Anarşistlere ideallerini hayata geçirme ve
yukarıda bahsedilen isyanları uluslararası sosyal bir devrime çevirme konusunda
yeni imkanlar sunacaktır. Şuanda bile bunu Avrupa'da ve ABD'de yeni oluşan ve canlanmaya
başlayan anarşist-komünist örgütlenmelerde ve sendikalist birliklerde
görebiliyoruz.
İçinde bulunduğumuz bu durum, sadece şuanki
dünyanın ve ezilen,emekçi sınıfların gerçekliğinin yeni bir analizini
gerektirmekle kalmaz, bunun yanında sosyal devrim için katalizör konumunda
olacak devrimci güçlerin stratejisinin de ortaya konulmasını zorunlu kılar. Bu
da kaçınılmaz suretle devrimci güçlerin kendilerini bir araç olarak stratejiyi
üstlenmek için nasıl organize edecekleri sorusuna gelmektedir.
Geleneksel olarak, anarşist-komünizm kendisini anarşizm içerisinde pozitif
bir sosyal devrim için yürüttüğü mücadele üzerinden tanımlar. Anarşist-komünizm
reformist [mutualizm'e] giden tuzaklarından
sakınmıştır ve sosyal hareketler içerisinde yer alırken, ayrı bir anarşist
örgütlenmenin gerekliliğini kabul etmeyen "saf" anarko-sendikalizm'i
de reddetmiştir. İspanyadaki FAI, Ukrayna'daki Mahnovistas,
Meksika'daki PLM ve Güney Amerika'daki Anarşist federasyonlar içerisinde
anarşist komünizm önde gelen ideolojik güç durumundadır.
Klasik anarşist-komünist düşünce, "Herkezden
yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre," şeklindeki basit teori üzerine
inşa edilmişken, yeni ortaya çıkan anarşist-komünist hareketler temel analizin
çatısını genişletmektedirler. Anarşizm, zaman- üstü ilkeler ve idealler
sunarken, politik, sosyal ve örgütlenme teorileri zaman içerisinde
geçersizleşmiştir. Bu yüzden [kararlı] anarşistler, tarihsel revizyon sürecini
başlatmışlar ve ırk, cinsiyet, sosyal baskı, milliyetçilik ve emperyalizm
konularında yeniden incelemektedirler.
Örgütlenmenin Temeli
Bu tarihsel sonuçlarla birlikte güncel durumun değerlendirilmesi, anarşizm
içerisindeki anarşist-komünist hareketin yükselişini açığa çıkartmaktadır. Bu hareket
2 önemli özelliğe dayanmaktadır: (1) militanların oluşturduğu örgütlülüğünün
uyumlu bir federasyona dönüşmesi, ve (2) anarşistlerin sosyal hareketlere aktif
katılımı ve hareket içindeki etkileşimi. Bu fikirler yakın zaman içerisinde
Kuzey Amerikan anarşizminde kabul görmeye başlamış olmakla birlikte, tarihsel
olarak farklı ülkelerdeki anarşist hareketler içerisinde bağımsız olarak zemin
bulmuştur. Örnek olarak 1920'lerin İtalyan anarşist hareketinde aynı kavram
"örgütsel ikililik [organizational dualism] " olarak geçmekteyken,
Güney Amerikan anarşist hareketinde de "especificismo"
benzer bir kavram olarak yer almıştır. 3
Bugünün akımı ise platformistlerin farklı eğilimlerdeki tüm anarşistleri
tek bir çatı altında toplamayı amaç edinen "sentez federasyonu"
reddeden görüşünü ödünç almış, alternatifi olarak ise ortak ideolojik düşünce
etrafında şekillenmiş bir örgütlülüğü savunur. Bu şekilde bir federasyon, daha
geniş düzlemdeki anarşist hareketle fikir etkileşimi halinde olur ve yakın
düşünen anarşistlerle birlikte çalışabilir. Ancak bütün anarşistler adına konuşmaya,
onları temsil etmeye veya bünyesine çekmeye çalışmaz.
Rus
devrimi sonrası Nestor Makhno
ve Dielo Trouda grubu
tarafından yazılan `Liberter Komünistlerin Örgütsel Platformu'nda,
anarşist federasyonun temelini açıklayan kavram "teorik ve taktiksel
birlik" `tir. Bu terim, örgüt içinde katı ve kapsayıcı ideolojik hegemonya
anlamına gelmez (bir çok Marksist-Leninist ve özellikle Maoist
partide olduğu gibi) . Buna karşın örgüt, üyelerini devrimci bir hareket
oluşturmak için ortak bir strateji geliştirilmesi için bir araya getirir. Bu
önemli iş ancak kendi içinde yüksek düzeyde güven ilişkilerine ve sorumluluk
düzeyine ve politik birliğe sahip örgütlenmelerde gerçekleştirilebilir. Teorik
ve taktiksel birlik, empoze edilebilecek bir şey değil, belirli bir uğraş
neticesinde ve kritik düşünce süreçleri ve değerlendirmeler sonucunda
erişilebilecek bir idealdir. Bu fikir, devrimcilerin başarılı bir devrimin bir strateji
ve buna eşlik eden çalışma sonucunda gerçekleşeceği fikrinden doğmuştur. Tabi
ki belirli bir grubun stratejiyi uygulayışı yerel koşulların ve yaklaşımların
farklılığından ötürü çeşitlilik gösterebilir.
Devrimci bir strateji geliştirme süreci ve örgüt-içi ideolojik tartışma,
üyelere ve federasyonu oluşturan gruplara sürekli devrimci teori ve pratiklerle
meşgul olma fırsatı verir. Daha sonra tartışmalar, tartışmaların yansımaları ve
sonuçlar federasyonun yayınlarına taşınabilir, bu sayede tartışmaların ve
teorinin daha geniş devrimci çevrelerde ve sosyal hareketlere ulaşması
sağlanır. İlaveten, federasyon yeni militanlar için bir okul görevi görebilir ve
üyelerine kendi hatalarından sorumlu olmalarını sağlar.
Örgütün analizi ve stratejisi temel alınarak, daha geniş sosyal hareketler
içerisinde çalışmaya odaklanılır. Sosyal hareketler, sosyal değişim için biraraya gelen etkilenmiş gruplar olarak tanımlanmışken,
anarşist-komünistlerin belirli bir şekilde vurguladıkları sosyal hareketler,
sadece sosyal değişimi amaçlamakla kalmayıp, sistemi oluşturan yapıları ve
baskıyı ortadan kaldırmayı hedefleyen ve ezilenler tarafından oluşturulan
hareketlerdir. Bu
hareketler ezilenlerin kendi kolektif gücünü ve görüşünü ortaya
çıkarabilmelidirler (ikili güç – Dual power - olarak adlandırılır). Hareketler yatay olmalı,
katılımcılar tarafından idare edilmeli ve olabildiğince demokratik
olmalıdırlar. Doğrudan eyleme yönelimli olmalıdırlar ve daha önemlisi,
katılımcıların öz-bilinç sahibi düşünürler ve bulundukları alanda
örgütleyiciler şeklinde dönüştürebilmek için gerekli şartları
hazırlamalıdırlar. Radikal işçi örgütlenmeleri klasik bir sosyal hareket örneği
olarak verilebilir, fakat bunun yanında güncel olarak işçi sınıfına dahil olan
öğrenci örgütlenmeleri ve mahalle örgütlenmeleri de örnekler arasındadır.
Brezilya FAG (Gaucha Anarşist Federasyonu),
anarşistlerin sosyal hareketlerdeki katılımı konusunda kendi görüşünü şöyle
açıklamıştır:
Politik ve ideolojik düzeyde, (FAG'da dahil olmak
üzere politik gruplar) sosyal hareketleri ve halk hareketlerini, onları
"anarşist" yapmaya çalışmadan fakat militanlaştırarak
geliştirmelidirler. Sosyal hareketler politik bir ideolojiye sahip olmamalıdır,
birleştirici olmadırlar ve hiçbir politik partiye ait olmamaları gerekmektedir.
Sosyal hareketlerde militanları birleştirmek ve ideolojik düzeyde mümkün
olmayan birleşmiş bir taban yaratmak mümkündür. 4
Bu tarz bir çalışma, strateji eksikliği çeken, gündelik hayattaki
tecrübelerden uzaklaşan, ezilenler ve işçi sınıfıyla ilişkisi kopan ABD solunun
büyük bir kısmının meşgul olduğu tarzın tam tersidir. Bu tarzda yapılan
çalışmaların çoğunluğu [Klasik sol kast edilerek] küçük bir grup politik
aktivistin diğer politik aktivistlere yönelimi şeklindedir. Anarşist-komünistlerin
sosyal hareketlere bakışı da kitlesel gibi gözüken, işçi sınıfının ve
ezilenlerin mücadelelerine dayandığını iddia eden fakat gerçekte liderlik
tarafından şekillendirilen, yukarıdan aşağıya örgütlenmiş, üyelerin pasif
aktörler olduğu ve esas işlevin parti politikalarına hizmet etmek olduğu
bakıştan ayrışır. Maalesef bir çok anarşist çok farklı alanlarda bir çok
işi yürütmeye çalışırken kendilerine ait olan bu tarzdaki işleri yapmazlar.
Anarşist-komünistlerin rolleri hareketlerin liderliğini kendi ellerine
almak değil, teorik ve pratik anlamda bir katalizör görevi görerek
içeride çalışmaktır. Anarşist-komünistler aktif katılımcılar olarak kilit
roller üstlenecekler, sosyal hareketlerin örgütlenme, güçlenme ve militanlaşma
bakımından ileriye götürülmesine yardım edeceklerdir. Ayrıca hareketin kitlesel
karakterini korumak için seçime dayalı politikaları, parti güdümlü yapıları ve
öncü
anlayışları tartışacaklardır.
Sonuç olarak, tarih sıradan insanları ateşle karşı karşıya getirdiği ölçüde
onları kapitalizmin saldırılarına, beyazların üstünlüğüne ve patriyarkaya karşı durmaya itmektedir. Fakat bu saldırılar
ve gelişmekte olan direniş birbirinden izole edilmiş olaylar değil, aksine
tarihsel güçlerin öğeleridirler. Ayrıca bu güçler anarşizmin ve
anarşist-komünizmin esinlendiği idealleri çağırmaktadırlar: toplumun halk
tarafından yatay olarak örgütlenmiş ve popüler karakteri olan bir sosyalizm
tarafından tekrardan biçimlendirilmesi. Devrimciler olarak, gün bugündür
kendi sorumluluklarımızdan vazgeçemeyiz ve tarihten alınmış dersleri yok
sayamayız. Bu meydan okumayı kabul etmeli ve uyumlu bir şekilde kendimi
örgütlemeli ve fikirlerimizi sosyal devrimi getirecek güce erişebilecek
kitlesel, popüler ve militan sosyal hareketlerde hayata geçirmeliyiz.
Çeviren : Liberter
Dipnotlar:
[1] Arif Dirlik, Anarşizm ve Çin Devrimi (Berkeley: University of California Press,
1991),p.2
[2] Çin, Vietnam ve Kübadan birkaç
örnek vermek için: John King Fairbank,
Büyük Çin Devrimi (San Franscisco : Harper Perenial, 1987) p.208,212
William J. Duiker, Ho Chi Minh, A lifte (NY, Hyperion: 2000), p.89 Frank Fernandez
Küba Anarşizmi (Tuscon, AZ: See
Sharp Press, 2001), p.55.
[3] The Northeastern
Anarchist #6 : Platformizmin
bugünkü global etkisi, p.14 ( Italian Federaione dei Comunisti Anarchici ile Örgütsel
ikililik hakkındaki röportaj), p.25 (Brazilian Federaçao Anarquista Gaucha ile especificismo üzerine
röportaj)
[4] Ibid, p.25